Effect of adenomyosis on prognosis of patients with endometrial cancer

OBJECTIVE: Our goal was to contrast the prognoses of patients with endometrial cancer who had adenomyosis against those that did not. METHODS: All patients who had received surgical staging for hysterectomy-based endometrial cancer had their medical data retrospectively examined. The analysis covered 397 patients, who were split into two groups depending on the presence of adenomyosis. Comparisons were made between patients covering type of surgery, histopathology, endometrial cancer stage, lymphovascular space invasion, presence of biochemical or histochemical markers, adjuvant therapy, presence of adenomyosis in the myometrial wall, and outcomes in terms of overall survival and disease-free survival. RESULTS: There is no statistically significant difference in the 5-year disease-free survival or overall survival rates between endometrial cancer patients with and without adenomyosis. This is based on comparisons of tumor stage, tumor diameter, histological type and grade of tumor, myometrial invasion, lymphovascular space invasion, and biochemical markers that affect the course of the disease. The median follow-up times were 61 months for the adenomyosis-positive group and 56 months for the group without adenomyosis. CONCLUSION: Coexisting adenomyosis in endometrial cancer has no bearing on survival rates and is not a prognostic factor

Bulanık Regresyon Analizi ve Bir Uygulama

Wind energy, one of the renewable energy sources, is immensely popular today due to the increase in environmental awareness, the decrease in the number of fossil fuels, and the increase in the cost of these fuels. Although wind energy is a clean and nature-friendly energy source, the wind is not a continuous energy source. In addition, the establishment of farms that convert wind energy into electrical energy is expensive and requires technical capacity. Determining the locations where wind turbine farms will be established, which will provide long-term profit to its investors and require considerable amounts of financing at the beginning, is significantly vital in terms of the economic use of resources. It is necessary to collect many meteorological data such as wind speed, wind direction, air density, temperature, pressure, and relative humidity from at least one year ago at the stage of determining the wind turbine construction locations. The wind turbine manufacturer creates theoretical information about how much electrical energy the turbine will generate at what wind speed. Following the collection of meteorological data, various numerical and statistical models are made with the help of the theoretical electricity generation data, and the suitability of the construction location is evaluated. However, when similar wind turbines are examined, it will be seen that there are differences between the theoretical production amount given by the manufacturer and the actual amount of electricity produced at the same wind speed. In this condition, it is clear that there is a fuzzy relationship between wind speed and the electrical energy produced. For this thesis, the amount of electrical energy to be produced by a wind turbine is estimated by using only wind speed or wind speed and wind direction data with fuzzy linear regression methods. In addition, the amount of produced electrical energy and the wind speed in the data set are fuzzified. Succeeding, crisp input crisp output, crisp input fuzzy output, and fuzzy input fuzzy output situations were estimated with four different fuzzy regression methods and the results were compared. This application is intended to determine the general framework for the locations where the wind turbine is planned to be installed before the complex calculations and modeling, or when seasonal observations are made rather than annual, or in cases where the observed values are not dependable or there are many site alternatives but there is not enough time to decide on site selection. It has been determined that it will be beneficial in situations. Therefore, it will bring a different approach to the literature. Finally, this study will open a new window to the methods by establishing the basis for the Fuzzy Partial Regression Method and Fuzzy Nonlinear regression methods that are expected to be used in the future in estimating the energy produced by wind turbines.Günümüzde çevre duyarlılığının artması, fosil yakıtların miktarının azalması ve dolayısıyla bu yakıtların maliyetinin artmasından dolayı, yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgâr enerjisi çok rağbet görmektedir. Ancak, rüzgâr enerjisinin temiz ve doğa ile barışık bir enerji kaynağı olmasına rağmen, rüzgâr sürekliliği olan bir enerji kaynağı değildir. Ayrıca, rüzgâr enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren çiftliklerin kurulması oldukça pahalı ve teknik kapasite gerektirmektedir. Uzun vadede yatırımcılarına kazanç sağlayacak ve başlangıçta yüksek meblağlarda finansman gerektiren rüzgâr türbini çiftliklerinin, kurulacağı mevkilerin belirlenmesi ekonomik kaynakların tasarruflu kullanılması açısından büyük önem arz etmektedir. Rüzgâr türbini çiftliklerinin, kurulması planlanan mevkilerin belirlenmesi aşamasında, en az bir yıl öncesine ait rüzgâr hızı, rüzgâr yönü, hava yoğunluğu, sıcaklık, basınç ve bağıl nem gibi birçok meteorolojik verilerin toplanması gerekmektedir. Rüzgâr türbini üreticisi tarafından oluşturulan, türbinin hangi rüzgâr hızında ne kadar elektrik enerjisi üreteceğine dair teorik bilgiler mevcuttur. Meteorolojik verilerin toplanmasına müteakip, üreticinin verdiği teorik elektrik üretim miktarları verisi yardımıyla çok çeşitli nümerik ve istatistiksel modellemeler yapılarak, seçilecek yerlerin uygunluğu tespit edilmeye çalışılır. Ancak, benzer rüzgâr türbinleri incelendiğinde, üreticinin verdiği teorik üretim miktarı ile aynı rüzgâr hızında gerçekte üretilen elektrik miktarları arasında farklılıklar olduğu görülecektir. Bu koşulda, rüzgâr hızı ile üretilen elektrik enerjisi arasında aslında bulanık bir ilişki olduğu açıktır. Bu tezin amacı kapsamında, bulanık doğrusal regresyon metotları ile sadece rüzgâr hızı ya da rüzgâr hızı ve rüzgâr yönü verilerini kullanarak bir rüzgâr türbini tarafından üretilecek elektrik enerjisi miktarı tahmin edilmiştir. Ayrıca, çeşitli modellerde veri setinde tahmin edilmeye çalışılan üretilecek elektrik enerjisi miktarı ile rüzgâr hızı da bulanıklaştırılarak, kesin girdi kesin çıktı, kesin girdi bulanık çıktı ve bulanık girdi ve bulanık çıktı durumları da dört farklı regresyon metodu ile tahmin edilmiş ve sonuçlar karşılaştırılmıştır. Bu uygulama, güç üretimini tahmin etmeye yönelik bulanık regresyon yöntemlerinin, rüzgar türbininin kurulması planlanan yerler için karmaşık hesaplamalar ve modellemelerden önce genel çerçevesinin belirlenmesinin istendiğinde, ya da yıllık değil mevsimsel gözlemlerin yapıldığı durumlarda, ya da gözlemlenen değerlerin güvenilir bulunmadığı durumlarda ya da çok yer alternatifinin olduğu ancak yer seçimi kararının verilmesi için yeterli zamanın bulunmaması durumlarında faydalı olacağı tespit ediliş olup literatüre farklı bir yaklaşım getirecektir. Son olarak, bu çalışma rüzgâr türbinlerinin üreteceği enerjinin tahmin edilmesinde gelecekte kullanılması beklenen Bulanık Parçalı Regresyon Metodu ile Bulanık Doğrusal olmayan regresyon metotlarına temel oluşturarak, bu metotlara yeni bir pencere açacaktır

HLA-DR B1 and DQ B1 polymorphisms in patients with coronary artery ectasia

WOS: 000224482800004PubMed: 15529553Objectives - The purpose of our study was to evaluate the significance of polymorphisms in HLA class II genes in coronary artery ectasia (CAE) patients. Methods and results - Twenty-six patients with CAE without associated cardiac defects were enrolled in the study. CAE was defined as luminal dilation of 1.5- to 2.0-fold of normal limits. Ninety-five healthy subjects who were donors for different organ transplantations, were chosen as control group. Physical examination, electrocardiography and chest X-ray were completely normal in these cases. Both the patients and the control group were screened and compared for their HLA class II genotypes. HLA-DR BI * 13, DR 16, DQ2 and DQ5 genotypes were significantly more frequent in the patient group. When the known risk factors of coronary heart disease were compared in the patients carrying these genotypes with the non-carrying group, no significant differences were encountered. Conclusions - HLA-DR BI * 13, DR 16, DQ2 and DQ5 may be associated with the pathogenesis and increase the risk of CAE